ekşi sözlükte zenizedi yazmış,ne güzel yazmış....
fotoğrafik imgelerle ilgili iki kitap yazdı. biri: fotoğraf üzerine*, diğeri ise başkalarının acısına bakmak*(ikisinde de tek bir fotoğraf yer almaz). basın fotoğrafçılığıyla hesaplaştı, onu yerden yere vurdu. haber fotoğraflarıyla insanlık acılarının estetize edilmesine karşı çıkıyordu. sontag’a göre fotoğraf toplumsal bilincimizi uyarırken bir yandan onu acımasızca öldürmekteydi. şok olma ve şaşırma duygularımız ise yavaş yavaş hadım ediliyordu bu footoğraflarla. deprem fotoğrafları, savaş fotoğrafları artık alışkanlık haline geliyor ve yabancılaşıyordu. savaş görselliği bu kadar ucuzlamamalıydı, hatta görsel bir şölene dönmemeliydi. fotoğraflar neye bakmamız gerektiğini ve neyin bakmaya değer olduğu fikrini bize deforme ederek sunuyordu. fotoğraf bir görme biçimini dayatmak, gerçekliği eğip bükmek ve ona deyim yerindeyse makyaj yapmaktı. kameranın önündeki savaş, ölüm, katliam bile olsa herşey estetik olarak ortaya konabilir ve pekala da pulitzer gibi ödüllerle taçlandırılabilirdi. kitaptan çekip alınmış herhangi bir paragraf okura nasıl birşey ifade etmezse, tek bir fotoğraf da acı ve vahşetin bütünlüğünden kopuk olmaya mahkumdu. özellikle "başkalarının acısına bakmak" kitabında amerikan iç savaşından, güney’de zencilerin linç edilmesine, auschwitz’den bosna, ruwanda ve 11 eylül’e tüm insanlık trajedilerinde fotografik imgeler üzerinden tarihe bakmanın yanılgısını ve başkalarının acısına nasıl duyarsızlaştığımızı anlattı hep sontag.tsunami her yanı yerle bir etti. insanlar öldü, bize acıyı yabancılaştıran fotoğraflar sergiye çıktı. bu fotoğrafların yanında küçük bir haber de yer alıyordu: "susan sontag öldü" diye. şüphesiz o haberi, o fotoğrafların yanına sıkıştıran kişinin sontag'ın görüşlerinden haberi bile yoktu. yoktu. çünkü olsaydı, bu kadar ironik bir haber yapmazdı.
29 Nisan 2009 Çarşamba
23 Nisan 2009 Perşembe
bu sergiye gitmeliydim:(
/İstanbul Bilgi Üniversitesi Göç Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin Tarlabaşı Toplum Merkezi projesi kapsamında yürüttüğü Alternatif Sanat Atölyesi çalışmaları içinde yaklaşık 45 Tarlabaşılı çocuğa fotoğraf konulu kısa bir teknik eğitimin verilmesinden sonra çek-at makineleri dağıtılarak onlardan “ Tarlabaşı’nda Yaşam” konusu üzerinden fotoğraf çalışması yapmaları istendi. Çocukların yaptığı bu çalışmalar çok şaşırtıcı sonuçlar verdi.
“Tarlabaşı’nda Yaşam” konulu çalışma esnasında çocuklar bütün samimiyetleri, coşkuları ve doğrudan kendi algılarıyla en gerçekçi biçimde Tarlabaşı semtini yansıttılar.
Çocukların Tarlabaşı fotoğraf çalışmaları ‘Kentsel Dönüşüm’ konusunun gündeme geldiği günlerde gerçek Tarlabaşılıları görme olanağını da veriyor./
rengahenk.org
“Tarlabaşı’nda Yaşam” konulu çalışma esnasında çocuklar bütün samimiyetleri, coşkuları ve doğrudan kendi algılarıyla en gerçekçi biçimde Tarlabaşı semtini yansıttılar.
Çocukların Tarlabaşı fotoğraf çalışmaları ‘Kentsel Dönüşüm’ konusunun gündeme geldiği günlerde gerçek Tarlabaşılıları görme olanağını da veriyor./
rengahenk.org
22 Nisan 2009 Çarşamba
21 Nisan 2009 Salı
Müzmin muhalif-Noam Chomsky
Türkçe’de ‘Bir Muhalifin Yaşamı’ alt başlığıyla yayımlanan kitabın yazarı Robert F. Barsky’ye yazdığı bir mektupta şöyle dile getirmiş: “... kişiselleştirilmiş bir çerçeveden hoşlanmıyorum. Dünyada yapılan işler, isimlerini hiç kimsenin duymadığı ve tarih sahnesinden silinmiş, ancak kendilerini bir amaca adamış cesur insanların çabaları sayesinde olmaktadır. Ben onların çabaları sayesinde konuşmalar yapabiliyor, yazabiliyor ve böylece bu çabalara kendi biçimimde katkıda bulunabiliyorum.”
Yıldırım Türker-Radikal-29.11.2008
Yıldırım Türker-Radikal-29.11.2008
15 Nisan 2009 Çarşamba
otostop oyunu
Radikalde bir köşe yazısında şu paragrafı okuduktan hemen sonra kendimi kütüphanede Gülünesi Aşklar kitabını alırken buldum.
"Milan Kundera’nın Otostop Oyunu adlı bir öyküsü vardır. Öyküde, iki genç sevgilinin oynadığı bir kimlik oyunu anlatılır. Oyunda genç adam otomobil sürücüsü, genç kız ise otostop yapan bir genç kadın rolünü üstlenir. Fakat zaman ilerledikçe roller öylesine benimsenir ki, oyun gerçeğin yerini almaya başlar. Tehlikeyi sezinleyen genç kız, gerçeğe geri dönmek için tedirginlikle sevgilisine seslenir: “Ben benim... Ben benim...”Ama genç adam gerçeği kabule yanaşmaz."
aslında öykü ilişkilerdeki kuşkuyu anlatması açısından ilginçti.şüphenin çoğu ilişkide her daim olduğundan bahsediyor.bu güvensizliğin ve şüphenin kıskançlıkla meşrulaştırılmasını anlatıyor. sevgili rollerini bir kenara bırakıp 2 yabancı gibi davranırlar birbirlerine.oyun oynarken kadın ve adam birbirlerine hiç göstermedikleri yüzlerini gösterirken kendileri de bu duruma şaşırır,birbirlerinin sınırlarını zorlarlar.öyküde hoşuma gitmeyen taraf ise adamın fahişelere olan tavrıydı.paranı ödedik tavrıyla kadına hoyratça davranması...
"Milan Kundera’nın Otostop Oyunu adlı bir öyküsü vardır. Öyküde, iki genç sevgilinin oynadığı bir kimlik oyunu anlatılır. Oyunda genç adam otomobil sürücüsü, genç kız ise otostop yapan bir genç kadın rolünü üstlenir. Fakat zaman ilerledikçe roller öylesine benimsenir ki, oyun gerçeğin yerini almaya başlar. Tehlikeyi sezinleyen genç kız, gerçeğe geri dönmek için tedirginlikle sevgilisine seslenir: “Ben benim... Ben benim...”Ama genç adam gerçeği kabule yanaşmaz."
aslında öykü ilişkilerdeki kuşkuyu anlatması açısından ilginçti.şüphenin çoğu ilişkide her daim olduğundan bahsediyor.bu güvensizliğin ve şüphenin kıskançlıkla meşrulaştırılmasını anlatıyor. sevgili rollerini bir kenara bırakıp 2 yabancı gibi davranırlar birbirlerine.oyun oynarken kadın ve adam birbirlerine hiç göstermedikleri yüzlerini gösterirken kendileri de bu duruma şaşırır,birbirlerinin sınırlarını zorlarlar.öyküde hoşuma gitmeyen taraf ise adamın fahişelere olan tavrıydı.paranı ödedik tavrıyla kadına hoyratça davranması...
12 Nisan 2009 Pazar
mahrem-elif şafak
ben artık film izleyemez,oyunlardan zevk alamaz oldum...kıyamet alameti benim için bunlar...
"Gözbebeği:İnsanlarda yuvarlak, hayvanların çoğunda ise dikine elips biçiminde olan gözbebeğinin çapı, irise gelen ışığın miktarına göre değişir.Karanlık ve uzaklık büyütür gözbebeğini; aydınlık ve yakınlık küçültür. Yani bu kararsız çember, ışık varsa küçülür, ışık yoksa büyür. Yakına bakarken de küçüldüğüne göre, yakın olan aydınlıktır, aydınlıktadır.Uzağın payına karanlık düşer. Zaten karanlığı kimse yakınında görmek istemez.Aşık olunca da büyür gözbebeği; demek ki âşık olunan hep uzaktadır. Aradaki mesafenin verdiği acıyı azaltmak için, maşuka gözbebeğim! diye hitap edilir."
"Gözbebeği:İnsanlarda yuvarlak, hayvanların çoğunda ise dikine elips biçiminde olan gözbebeğinin çapı, irise gelen ışığın miktarına göre değişir.Karanlık ve uzaklık büyütür gözbebeğini; aydınlık ve yakınlık küçültür. Yani bu kararsız çember, ışık varsa küçülür, ışık yoksa büyür. Yakına bakarken de küçüldüğüne göre, yakın olan aydınlıktır, aydınlıktadır.Uzağın payına karanlık düşer. Zaten karanlığı kimse yakınında görmek istemez.Aşık olunca da büyür gözbebeği; demek ki âşık olunan hep uzaktadır. Aradaki mesafenin verdiği acıyı azaltmak için, maşuka gözbebeğim! diye hitap edilir."
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)