28 Ocak 2009 Çarşamba

filme çekilesi bi kitap-kimse çekmesin ben çekicem:)


“ Zamanı hep saatlerle ölçmek zorunda değiliz ya, kişisel zamanlama tekniklerimiz de olabilir pekalâ. ‘ARAF’ romanında, Ömer Özsipahioğlu karakteri biçimlenirken karşımda, zihnimde dönüp duran temalardan biriydi bu. Sonunda, bileğinde saat taşıyamayan, her randevuya geç kalan -(benim gibi)- ilerlemeci zaman anlayışıyla bir türlü uyum sağlayamayan ve zamanı müzikle ölçmeye karar veren bir karakter çıktı ortaya. Saatler yerine müzik, dakikalar yerine şarkılar… Bir metro durağından bir başkasına giderken yolda geçen arayı ya da bir randevuya yetişme süresini, kulaklığında durmadan taşıdığı walkmaninde çalan şarkıların uzunluğuyla ölçen bir karakter Ömer Özsipahioğlu. İlerlemeci zaman yerine, müziğin döngüselliği. Zamanın tekrar edilmezliğine inat, müziğin tekerrürleri. İstediğin kadar çalabilirsin bir şarkıyı tekrar tekrar. Şuradan şuraya yürüme süresi, filânca şarkıyı 5 kere üst üste dinlemek demek meselâ ya da Amerika’ya giderken uçakta içtiği iki kahvenin arası dört dakika on saniye değil bir kez Stone Roses’ın Made of Stone’unu dinleme süresiydi. Ömer için bütün zamansal faaliyetlerini artık şarkılar ve onları kaçar kez dinlediği anlatıyordu.”

24 Ocak 2009 Cumartesi

acep hangi filmden?

clementine: seni orada gördüm! beş yıldır falan orada çalışıyorum. tanrım! beş yıl oldu mu?
joel: görseydim hatırlardım herhalde.
clementine: saçım yüzünden olabilir.
joel: ne saçın yüzünden olabilir?
clementine: rengini çok sık değiştiririm. bu yüzden tanıyamamış olabilirsin. bu rengin adı mavi yıkıntı.
joel: öyle mi?
clementine: şık bir isim, değil mi?
joel: beğendim.
clementine: böyle şık isimli boyalar üreten bir şirket var. kızıl tehlike, sarı ateş, yeşil devrim.
joel: işi bu isimleri bulmak olan birileri olmalı.
clementine: sence böyle bir iş olabilir mi? yani kaç tane saç rengi olabilir ki?
joel: onbeş tane belki vardır.
clementine: biri o işi kapmış. turuncu ajan. bunu ben buldum. bir boyaya karakterimi verdim.

ZİNCİRLEME TESADÜF TAMLAMALARI...

Ben tesadüflere inanmazdım, zaten tesadüflere inanılmazmış,sadece olayların belli bir sebebi olmayınca tesadüf denilip geçilirmiş.
Erasmustaki sınıf arkadaşlarımın beş tanesinin de Bask ülkesinden San Sebastian’dan olması,benim de çeyrek porsiyon çerkez oluşum ve de bir rivayete göre çerkezlern ve basklıların aynı kökene dayanması,çok sevdiğim yönetmen Julio Medem’in de San Sebastianlı oluşu ve de benim gibi terazi burcu oluşuna da tesadüf diyelim geçelim.Hatta kendisi “Neden sonra bıktım eleştirmekten, üretmeliydim çünkü ben. Ne de olsa terazi burcuyum, yaratıcıyım “diyecek kadar inanıyormuş burçlara…

Şöyle ki yönetmenin sadece bir filmini izlememe rağmen öyle etkilendim ki , hemen ona” en sevdiğim” sıfatını, filmine de “başucu-tekrar tekrar izlenesi” sıfatlarını layık gördüm. İzlemediğm filmlerinden bahsedersek;yönetmenin ilk uzun filmi “Vacas” (İnekler)Bask sorununu anlatıyormuş ve de bu filmiyle birçok ödül almış.“Zorro “ filmini yönetmesi için Kubrick’in tavsiyesiyle Spielberg Julio Medem’e teklif etmiş ama gelin görün ki Medem kendi filmlerimi yönetmek istiyorum diyerek Hollywood camiasına girmeyi reddetmiş.Ben işte yönetmenin kendi problemlerini dile getireni (bask sorunu)egosunu törpüleyebilmiş olanını severim.
Yönetmenin diğer filmleri,Kaotik Ana,Julio,Kırmızı Sincap,Toprak.Gelelim benim filmime;Kutup Çizgisi Aşıkları(Los Amantes Del Círculo Polar).

Film nasıl başlıyorsa öyle bitiyor,aynı esas kız ve oğlanın isimleri gibi,tersten de aynı okunabilen,ANA ve OTTO.Filmde olayları hem Ana’nın hem de Otto’nun bakış açışıyla görüyoruz.Ana ve Otto farklı sebeplerden aynı yönlere doğru koşarken tanışırlar, o gün Ana babasının öldüğünü yeni öğrenmiştir,Otto da kaçırdığı topu yakalamak istediği için koşar ve Ana düşer,Otto topu yakalamaz ve Ana’yla birbirlerine dikkatli ve uzun uzun bakarlar.
Otto bu olayı “ eğer adamın ayakkabısı topu doğru yöne vursaydı...o zaman alanda kalmış olurdum ve kalede topu tutabilirdim...Herkes beni kutlardı.Ama işler böyle gitmedi.”diyerek anlatır.Ana ise babasının öldüğü gün Otto’yla tanıştıkları için babasının bir oğlan çocuğu olarak yaşadığına inanmaya başlar.

Otto bir gün okul çıkışında Ana’yı beklerken,onu babasının arabasında bulur.Otto’nun annesi ve babası boşanır ve de babası Ana’nın annesiyle evlenir.Otto bir süre sonra Ana’yı daha sık görmek için babasının yanına taşınır.Evde anne ve babalarına çaktırmadan başlar ilişkileri ve de bu gizlilikten ve kaçamaklardan müthiş zevk alırlar.Otto’nun annesinin ölmesiyle,Otto ortadan kaybolur,annesinin ölümünden kendisini sorumlu tutar.Yönetmen filminin akışını kadere,yazgıya ve tesadüflere teslim ediyor.Filmin sonunda Otto’nun ve Ana’nın yolları tekrar kesişiyor,daha önce sözleştikleri yerde,kutup dairesinde…..

Filmde Eternal Sunshine of The Spotless Mind ve Jeux d'enfants tadını bulduklarını iddia edenler var.Filmde Ana diyor ki 'hava soğuk olduğunda pek çok şey daha hızlı olur,rastlantılar mesela..''.bu sıralar da havalar rastlantılarınızı hızlandıracak kadar soğuk,öyleyse umarım bu filmi izlemek gibi güsel bir rastlantı düşer payınıza.Valiente...

19 Ocak 2009 Pazartesi

bugün 19 ocak...

"Çok olmadığımız kesin / Çok olan tarafta değiliz / Türkiye'de Kürt olacağız / Kürtlerde Ermeni / Ermenilerde Süryani / Gidip Almanya'da Türk olacağız/ Hollanda'da Surinamlı / Fransa'da Cezayirli / İran'da Azeri / Amerika'da zifiri zenci olacağız / Çoğalan zencide mutlaka Kızılderili, / İsrail'de Filistinli / Köpeğin karşısında kedi / Kedinin karşısında kuş olacağız / Kuşun karşısında börtü böcek / Hakemler hep karşı tarafı tutacak / Ve biz hep yedi kişiyle tamamlayacağız maçı.......

17 Ocak 2009 Cumartesi

Can Yücel'in mal beyanı:):)

Avşa adasında üç daire, dört üçgen, beş dikdörtgen
Palandökende bir palan, iki döken
Kastamonu'da üç kasto
Üç fay hattı
Bir çarşamba, iki perşembe, üç Cuma
Bir adet ağaç gölgesi
Çalıp çalıp kaçılan beş melodili apartman zili
Uç ayrı parkta üç ayrı belediyeye ait üç ayrı banka reklamlı bank
Bi marmara denizi
Islıkla da çalınabilen dört anonim türkü
Bitlis'te beş minare

14 Ocak 2009 Çarşamba

L'Étranger


zeki demirkubuz Yazgı filmini albert camus`nün `Yabancı` isimli romanından esinlenerek çekmiş.
the cure de Killing an Arap die bi şarkı yapmış yine Yabancı'dan esinlenerek...

illa bi yenilenin olması bi gerekior,hep berabere kalksak olmaz mı?


“"hep denedin....
yenildin olsun...
gene dene...
gene yenil...
daha iyi yenil"
Samuel Beckett
kader filminin sonunda çıkıorduu....

oyun 444

bn gidemedim..belki siz gdersnz...444 adlı oyun bnm ilgimi çekmştihttp://www.altidansonra.com/

8 Ocak 2009 Perşembe

my blueberrynights

elizabeth: everything has a reason.
jeremy: hmm. it's like these pies and cakes. at the end of every night, the cheesecake and the apple pie are always completely gone. the peach cobbler and the chocolate mousse cake are nearly finished... but there's always a whole blueberry pie left untouched.
elizabeth: so what's wrong with the blueberry pie?
jeremy: there's nothing wrong with the blueberry pie. just... people make other choices. you can't blame the blueberry pie, just... no one wants it.